Disleksi hastası: Harfler yerinde durmuyor, hareket ediyor!

Disleksi yani öğrenme güçlüğü olan çocuklar, eğitim hayatlarında pek çok zorlukla karşı karşıya. Kimi için okul hayatı kâbusa dönüyor. Toplum, eğitimciler ve aileler bu konuda yeterince bilgili değil. Oysa özel eğitimle dislektik çocuklar pek çok sıkıntın
Disleksi hastası: Harfler yerinde durmuyor, hareket ediyor!
2020-08-11 06:40:55   Güncelleme: 2021-09-05 00:13:37    

"Heceleri okuyor ama birleştiremiyordu. Neden birleştiremiyorsun, nerede sıkıntı yaşıyorsun dediğimde 'Yerinde durmuyor ki, hareket ediyor harfler' dedi. Zeki, üretken bir çocuktu ama yazmayı öğrenemiyor, okuyamıyordu. İnternete hareket eden harfler yazdığımda hayatımda ilk kez disleksiyi duydum."

F.G, oğlunda disleksi yani özel öğrenme bozukluğu olduğunu böyle fark etti. Sonrası hala devam eden bir mücadele. Dünyadaki her 100 çocuktan yaklaşık beşi dislektik. Disleksi zekâsı normal ya da normalin üzerinde olan bireylerin dinleme, anlama, düşünme, kendini ifade etme, okuma, yazma ve matematik becerilerinde zekâlarına göre daha düşük performans gösterdikleri bir öğrenme güçlüğü. Yanlış bilinenin aksine disleksi olan çocuklarda zekâ geriliği söz konusu değil.

Disleksi genetik nedenlere bağlı oluşan yapısal bir sorun. Ancak toplumda ve okullarda disleksi ve bu konularda neler yapılması bilinmediği için, dislektik çocuklar ve aileleri bu durum ile genelde bireysel olarak mücadele etmeye çalışıyor. Çocuklar şımarık, istese yapacak çocuklar olarak algılanıyor. Özellikle eğitim hayatların büyük sıkıntılar yaşıyorlar. Çocukları dislektik olan ailelerle yaşadıkları sıkıntıları konuştuk. İsimlerinin açık yazılmaması koşuluyla tecrübelerini ve bu konudaki eksikleri anlattılar. 

Disleksi nedeniyle eğitim hayatında sıkıntı yaşayan çocuklardan biri 6. sınıf öğrencisi E.G. E.G ilkokul birinci sınıfa başladığında annesi F.G oğlunun dislektik olduğunu fark etti. Bunu anlaması kolay olmadı. Anne F.G, belirtileri ve yaşadıklarını şöyle anlatıyor:

"Harfleri ve rakamları karıştırıyordu"

"İlkokul birinci sınıfa başladığımız ilk gün nasılsak, okulun bittiği son günde aynı noktadaydık. Zeki ve üretken bir çocuktu. Ancak yazamıyor, okuyamıyordu. Sürekli birlikte çalışıyorduk ama ilerleyemiyorduk. Harfleri ve rakamları karıştırıyordu. L ve 7’yi, 3 ve e’yi ayıramıyordu mesela. Heceleri okuyabiliyor ama birleştiremiyordu. ‘Nerede sıkıntı yaşıyorsun ?’ dediğimde bir gün ‘Yerinde durmuyor ki, hareket ediyor harfler’ dedi. Önce gözle ilgili bir sorun olabilir diye düşündüm. Göz doktoruna, kulak doktoruna gittik. Bir sorun yoktu. ‘Psikolojik olabilir mi ?’ diye düşündük. Bir gün internete hareket eden harfler yazdım. Disleksi kelimesi ilk kez öğrendim böylece. Hemen bununla ilgili kaynakları taramaya başladım. Türkiye’de çok kaynak yoktu ama Almanca ve İngilizce kaynaklardan da okudum. Forumları takip etmeye başladım. Bu arada tanıyı almak için pskiyatriste de gittik tabii."

Okulda giderek öz güvenini kaybetti

Eğitimci olan anne F.G oğluyla çalışmalar yapmaya başladı. Çeşitli materyallerle harfleri duyularını kullanarak yazmasını öğretiyordu. Mesela bulgur kullanarak parmaklarıyla harfleri yazdırıyordu. Kendisi kitap okuyor, oğlunun takip etmesini istiyordu. Buarada E.G okulda sorunlar yaşıyordu. Öğretmeni zaman tutup öğrencilerinin dakikada kaç kelime okuduklarını ölçüyordu. O hep sonuncu sıradaydı. Üzülüyordu, güvenini kaybediyordu. Okuyamıyor, yazamıyordu ve vazgeçiyordu. "Ben geri zekalı mıyım, aptal mıyım ?" demeye başladı. Annesi oğlunun disleksi olduğunu öğretmeni ile de paylaşmıştı. Ancak öğretmen de bu konuda bilgi sahibi değildi. Anne F.G öğrendiklerini rehberlik öğretmeni ile paylaşıyor, sınıf öğretmenin de öğrenmesini sağlıyordu. Öğretmenin de işbirliğiyle zorlukları aşmaya çalışıyorlardı.

4.sınıfta okumayı söktü

E.G, üç yıl bu okula devam ettikten sonra 4. sınıfta başka bir okula geçti. Henüz okuma yazmaya geçmemişti. Okulun ilk günü, ilk derste E.G’ye kitap okutan öğretmen, metni düzgün okuyamayan öğrencisine tüm sınıf içinde "İki kelimeyi biraraya getiremiyorsun. Bir de özel okuldan gelmişsin"dedi. Ağlamaya başlayan E.G’nin bunu atlaması üç ay sürdü. Depresyon belirtileri gösteriyordu, oyun terapisine gitti. Yeniden okul değiştirdi. 4. sınıfta okumayı söktü. Bu arada müzikte ve dizilim sporunda çok başarılıydı. Aile bir buçuk sene önce Almanya’ya yerleşti. Almanya’da E.G’nin eğitim hayatı çok daha iyi gidiyor. Okulunu seviyor. Anne F.G, disleksinin Almanya’da çok daha bilinir olduğunu vurguluyor:

Almanya'da disleksi daha çok biliniyor ve çalışmalar yapılıyor

"Her sınıfta üç, dört tane dislektik çocuk var. Öğretmen sürekli ek kaynaklar veriyor, yardımcı oluyor.  Dislektik çocuklara sınavlarda ek süre veriliyor. Yazım hataları değerlendirmeye alınmıyor. Burada ortaokulda TEOG gibi bir sınavda yok. Çocukların ilk kez girdikleri sınav 12. sınıfta. Böyle bir sınavın olmaması büyük bir avantaj. Yazıya ve okumaya daha fazla vakit ayrılıyor. Türkiye’de sınava hazırlık süreci oğlum için ızdırap olabilirdi."

İstanbul’da yaşayan M.A’nın 10 yaşındaki oğlu U.A da dislektik. Okulöncesi dönemde başlayan sıkıntılarla yıllardır mücadele ediyorlar. Anne M.A'nın anlattıkları özel eğitimle yol alınabildiğinin ve pek çok şeyin değişebileceğinin kanıtı:

"Oğlum, anasınıfındayken sınıfa uyum sağlayamıyordu. Sınıf bir tarafta oğlum bir tarafta duruyordu sanki. Öğretmeni de ya sınıfın bir köşesine alıyor ya da dışarı çıkarıyormuş oğlumu. Oyunlara katılım sağlayamıyordu. Bir gün ağlayarak geldi ve 'Artık okula gitmek istemiyorum' dedi. İlkokula başladı. Öğretmeni yine şikayetçi. 'Yazmıyor, çizmiyor' diyor. Çalışmıyor, okumuyordu. Evde her yöntemi deniyorudum ama olmuyordu. Ödül veriyorum olmuyor, baskı yapıyorum olmuyor. Harfleri karışıyordu, b ve p’yi karıştırıyordu mesela. Ters görüyordu bazı harfleri. Bazılarını yutuyordu. Sınıfta geri kalıyordu, tahtaya yazılanları defterine çok geç geçiriyordu. Bir yandan da size öyle akıllıca, güzel cevaplar veriyordu, ağzımız açık kalıyordu. İstemediği için çalışmıyor zannediyorduk." 

Hemen özel eğitime başladı

M.A, sonunda okulun yönlendirmesi ile oğluyla birlikte Rehberlik Araştırma Merkezi’ne gitti. "Oğlunuz disleksi" dedileklerinde pek çok anne gibi o da hayatın da hiç duymamıştı disleksiyi. U.A da dikkat dağınıklığı da vardı. Düzenli psikiyatriste gitmeye başladılar. Bir yandan da özel eğitim almaya başladı. O zaman ilerleme kaydetti. Okulunu da değiştirdi. Yeni okulundaki öğretmen daha ilgiliydi. Şimdi üçüncü sınıfta. Okuma yazmayı öğrendi. Roman okuyor. Resim ve müzik yeteneği çok iyi. Uzay, robot, dinozor resimleri yapıyor.

"Öğretmenler de öğrenmeli"

U.A. son iki senedir Rehabilitasyon Merkezine gidiyor. Ancak Anne M.A, rehabilitasyon merkezlerinde disleksi konusunda  uzman olmadığını, bu konuda bilgili olunmadığını söylüyor. Çok verim alamadıklarını anlatıyor. Okullarda da öğretmenlerin disleksi konusunda bilgisi olmadığını belirten anne M.A eksikleri şöyle anlatıyor:

"Öğretmenler çocuğu sürekli aileye şikayet ediyor. Anlamaya, çözüm üretmeye çalışmıyor. Öğretmenlerin de disleksiyi öğrenmesi lazım, böyle öğrenciler tekrar tekrar karşılarına çıkacak sonuçta meslek hayatlarında. Özel eğitim çok önemli. Çok faydalı oluyor. Baskı yapar, onu anlamaya çalışmazsanız o çocuğu kaybederseniz. Eğitim hayatı başlamadan biter. Biz çok şükür bir sürü şeyi aştık."

Okul öncesi dönemdeki bu belirtilere dikkat

Disleksi Öğrenme Güçlüğü Derneği İstanbul Temsilcisi ve Özel Eğitimci Betül Ersoy, tanı aldıktan sonra doktor, aile ve okulun sıkı işbirliği halinde olmalarının çok önemli olduğunu vurguluyor. Okul ortamında öğrenme yeteneklerini geliştirici önlemler alınması gerekiğini belirterek şöyle konuşuyor.

 

"Disleksinin her bireyde değişik şekillerde görülüyor. Dislektik çocukların yaratıcı oldukları alanlar oluyor ve bunların keşfedilmesi gerekiyor. Belirtilerin okul öncesi çağda başlıyor. Çocukta gecikmiş bir konuşma, seslerde bozukluklar olabiliyor. Kapıya kadı demesi, tuvalete tupalet demesi gibi. Harflerin yerleri değiştirebiliyorlar. Disleksili çocuklarda görme bozuklukları da olabiliyor. Anne babalar genelde, 'Benim verdiğim yönergeyi anlama ile ilgili sıkıntı yaşıyor' diye anlatır çocuklarını. Denge, bisiklete binme, merdiven inip çıkmada sorunlar, sakarlıklar çok oluyor. Yatağını toplamada, bağcık bağlama, düğme iliklemede de zorlanabiliyorlar. Yüz ifadelerini okuyamama da olabiliyor. Kavramları öğrenirken karıştırabilirler. Domates ve elmayı karıştırmak gibi. Harfleri eksik yazıyor ya da karıştırabiliyorlar. Rakamları ters yazalibiliyorlar. Mesela 3, 6, 9’u. Toplama verildiğinde çıkarma gibi düşünebiliyorlar. Genelde çarpım tablosunu zor öğreniyorlar. Kopya ederek yazma çalışmalarında yanlış yapıyor ya da çok yavaş yapıyorlar."

Disleksi tanısı koyacak olan kişinin çocuk ve ergen psikiyatristi olduğunu anlatan Ersoy, yaşam boyu sürecek dislekside özel eğitiminin çok önemli olduğunu vurgulayarak "Çocuğun hangi alanlarında sorunları varsa performans değerlendirilmesi  yapılıyor ve o alanlarda çalışmaya başlanıyor. Erken dönemde verilen eğitim çok önemli. Sınıf seviyesi ilerledikçe gecikmiş olarak gelen çocuklarda müdahale daha uzuyor" diye konuşuyor.

Fark edilmezse ya da müdahale edilmezse ne oluyor ? 

Disleksili olduğunu yetişkin olduğunda, çocuğu tanı aldığında öğrenenler oluyor. Ersoy'a göre bu durumu ortaokul, lise hatta üniversiteye kadar taşıyanlar zekâsıyla taşıyor:

"Bir şekilde zekâsıyla örtüyor. Okuyamadığı zaman, yanlış okuduğunda çocuk alışıyor artık. Kimi sosyal alanda bu açığını kapatıyor. Okumadaki hataları basit düzeydeyse tolare edebiliyorlar. Kendi kendilerine ilerliyorlar. Müdahale edildiğinde o kusur tamamen kapanmıyor zaten. Yaşam boyunca yanlış mı okuyacak peki? Hayır, binde bir de olsa  devam edecek. Bu durumu zekâsıyla kapatamayanlar ise okumak istemiyor ortaokul ya da lisede bırakıyor eğitimini. Performanslarından daha aşağıda yerlerde çalışıyorlar. Disleksi erken fark edilip, erken müdahale edilirse bu çocuklar daha iyi seviyelere gelebilirler. Özellikle ana sınıflarında ve ilköğretimde öğretmenlere hizmetiçi eğitimler verilmeli. Bu konuda bakanlığın çalışma yapması lazım.  Bu alanda uzman da az."

Einstein, Steve Jobs, Leonardo da Vinci de dislektikti

Milli Eğitim Bakanlığı, dislektik çocuklar için öğretmenlerin yapması gereken ek uygulamaları belirlendi. Özel gereksinimli diğer çocuklar gibi dislektik çocuklar içinde yönetmeliklerle yapılması gerekenler belli. Bireyselleştirilmiş eğitim planı uygulanmasının yanı sıra öğrenme güçlüğünün derecesine göre yazılı ya da sözlü sınavlarda muafiyet hakları da var. Ancak her zaman okullarda bu uygulamalar hayata geçemiyor. Öğretmenler ve aileler bu konuda yeterince bilgili değil. Oysa destekle çocukların akranlarına yetişmesi ve yaratacı oldukları alanlarda başarılı olmaları mümkün. Dünyada da bilime, sanata ve edebiyata katktı sunan ve önemli eserlere imza atan dislektik pekçok kişi var: Albert Einstein, Leonardo da Vinci, Walt Disney, Beethoven, Steve Jobs, Grahambell.

Aljazeera Türk/ Umay Aktaş Salman

Vehaber Menu