Nuri Bilge'nin teklifini 3 kez reddettim!

Cannes'da, Altın Palmiye ödülünü kazanan Nuri Bilge Ceylan imzalı 'Kış Uykusu' filminde Aydın karakterini canlandıran Haluk Bilginer, Cansu Çamlıbel'e konuştu.
Nuri Bilge'nin teklifini 3 kez reddettim!
2020-08-11 06:40:55   Güncelleme: 2021-09-05 00:13:37    
Nuri Bilge Ceylan’ın bu hafta sonu vizyona giren Altın Palmiye’li ‘Kış Uykusu’ filminin başrolünde bir Türk aydını var. Özgüvensizliklerini kibrinin arkasına saklayarak yola devam etmeye çalışan o karakterin, hayatın akışı içinde nasıl da çözülüp dağıldığını izleyeceksiniz. Tekrar toparlayıp toparlayamadığına bir türlü karar veremeyeceksiniz.

Her Nuri Bilge filminde olduğu gibi finalde ne hissedeceğinize şaşıracaksınız ama Haluk Bilginer’in canlandırdığı Aydın’ın gerçek bir kişi olduğuna neredeyse inanacaksınız. Cannes heyecanını ıskalamadan tiyatro sezonunu tamamlamak için olağanüstü bir tempoda çalışan Haluk Bilginer’in kıymetli zamanına Oyun Atölyesi’ndeki oyunu öncesinde ortak oldum. Hem nalına hem mıhına bir söyleşi oldu. Sitemkâr oldukları arasında biz gazeteciler de vardı, sokakta rastladığı hayranlar da... Onu hiç şaşırtmayansa devletin 90 küsur yıllık refleksleri.

Cannes’da yaklaşık bir ay önceki gala gösteriminden bu yana yaşadıklarınızı anlatın, öyle başlayalım.

- Palme d’Or (Altın Palmiye) alması gerçekten çok sevindirici, çünkü bütün dünyanın gözünün üstünde olduğu festival Cannes. Oscar’dan daha önemli bence. Öyle laf olsun diye söylenmiş bir şey değil. Herkesin bildiği gibi Oscar, Amerikan film endüstrisinin reklamını yapmak, onu kalkındırmak, vitrini olmak için kurulmuş bir organizasyon. Hollywood’da sadece Amerika var, Cannes’da bütün dünya var. Dolayısıyla Hollywood’un dikkati de Cannes’da. Cannes bütün dünya için önemli, Türkiye hariç. Türkiye önemsemiyor Cannes’ı.

Artık önemsemeye başlarlar belki.

- Aahhh... Hep biri olduktan sonra bir şeyler yaparız ya biz. Tamir ederiz falan. Ödül aldıktan sonra belki önemserler ama bütün dünya oradaydı, Türkiye yoktu. Sizi tenzih ederek söylüyorum. Orada bir televizyon kamerası gördünüz mü Türkiye’den. Ben Çin, Japon, Fransız, Alman, Belçikalı, Hindistan kanallarıyla röportaj yaptım. Bir tek Türkiye yoktu.

Neye bağlıyorsunuz bunu?

- Bugüne kadar zaten gösterilen ilgisizliğin artık toplamda başka bir şeye dönüşmesi. Bu yıla kadar haber kanalları töreni canlı verirdi değil mi? Bu sene öyle bir şey olmadı. Patronlar istememiştir, “Ne yapacağız canım, sinemadan, festivalden bize ne” diye düşünmüş olabilirler.

Cannes hiçbir zaman reyting getirecek bir şey olmamıştır tahminen ama haber kanalları yayınlıyorlardı. Bu sene yayınlanmamasının içinden geçtiğimiz toplumsal durumla ilgisi olabilir mi?

- Hepsinin toplamı olabilir. Zaten tematik kanalın, haber kanalının umurunda değildir ki reyting falan. Cannes’ı yayınlarsa onun seyircisi adına bir artıdır. Yoksa diğer kanallarla reytingde yarışacak hali yok bir haber kanalının. Sonuç olarak Türkiye yoktu. Bu, Türkiye’nin kendisine vereceği bir hesap. Türk medyasının kendisine vereceği bir hesap. Türk medyası bir gün inşallah kendisiyle hesaplaşma büyüklüğünü gösterir. Türkiye medyası bugün artık Mickey Mouse medyası. Türk medyası haber vermek için değil haber saklamak üzerine kurulu bir sistem. Türkiye bütün bu sebeplerden ötürü yoktu Cannes’da. Tüm bunlara rağmen bütün dünyanın gözünün üzerinde olduğu bir festivalde bir Türkiyeli yönetmenin Palme d’Or alması muhteşem bir şey. Ben Nuri Bilge ile çalışmış olmaktan ve bu filmin bir parçası olmaktan son derece mutluyum.

Teklifini başta sanırım üç defa reddetmiş olmanıza rağmen...

- Reddetmem çalışmak istememem ya da burun kıvırmaktan kaynaklanmadı. Tam tersi, Nuri Bilge’yle çalışmayı yıllardır isteyen biriyim. Ama Nuri Bilge de son döneme kadar oyuncu kullanmadı biliyorsunuz. Onunla çalışmaya can atarım ama tam kışın ortasında, oyun takvimi açıklanmış “Gel, Nevşehir’de film çekiyoruz” dedi. Mümkün değil, gidemem, burası var. E ne yapacağız? “Yok ben başka birisiyle çekmek istemiyorum, senin programına uyacağız” dedi.

Nuri Bilge Ceylan’la film üzerine yaptığımız röportajda Aydın karakterini anlatırken “Etrafımda bu model çok adam vardı, belki benden bile bir parça vardır” demişti. Senaryoyu ilk okuduğunuzda Aydın’la ilgili ne düşündünüz?

- Türk aydınının bugüne kadar hiç böylesine dürüstçe resmedilmediğini düşündüm. Bu kadar dürüst, sahici ve eleştiri oklarını kendine bile yöneltmekten hiç korkmayan, çok namuslu ve dürüst bir senaryo buldum karşımda.

Siz de kendinizden bir parça buldunuz mu?

- Kendimden olmasa da yakınlarımdan, tanıdığım insanlardan çok buldum. Bir şeyi oynarken illaki kendinizden bir şey bulmak zorunda değilsiniz. Katil de oynayabilirsiniz. Ama o kadar tanıdık bir şey ki bu, zaman zaman siz de yapmış olabilirsiniz. Ama gözlemlerinizden bunun ne olduğunu siz zaten biliyorsunuz. Zaten bildiğiniz, kavradığınız ve “Ah gözünü sevdiğim Türk aydını” dediğiniz bir durum.
Vehaber Menu