Egolarımı lego yaptım, yatak sporunda ustayım!

Hürriyet'ten Sibel Arna Yılmaz Morgül'e merak edilenleri sordu.
Egolarımı lego yaptım, yatak sporunda ustayım!
2020-08-11 06:40:55   Güncelleme: 2021-09-05 00:13:37    

İşte o röportaj;

Türk sanat musikisinin en beyefendi, en ağır adamıyken ne oldu da bizi gülmekten altımıza kaçırtacak kadar pervasız bir komiğe dönüştünüz? 
7 yıl boyunca New York’da cilt kanseri tedavisi gördüm. Tıbbi tedavimin büyük bir bölümü psikolojik ve parapsikolojik terapi seanslarından oluşuyordu. 7 yıl sonunda iyileştim ama hayatı hiç yaşamadığımı anlatım. 6 yaşından babamı ve ablamı peşisıra kaybettiğim günden beri çalışıyorum, aklına her gelen işi yaptım, aileme bakıyorum ve sürekli bir kalıba girmek için kasıyorum. Geriye baktığımda baktım, ne çocukluk ne gençlik yaşamışım. Ve ben hepsini geri çağırmak istedim. Kanser illetini defedince karar aldım.  Kendimi çocukluk ve gençlik hücreleriyle donattım ve sahalara yeni bir Yılmaz olarak geri döndüm. Hem çocuğum, hem ergenim, hem gencim ama bundan böyle her daim neşeliyim. Kendimi insanları mutlu etmeye adıyorum. Tek motivasyonum da yaptığım yardım konserleri. Hasta çocukların, hasta insanların faydasına çalışarak ruhumu besliyorum. Biliyorsunuz ben…

Fazlaca biliyoruz yaptığınız yardımları… Hatta yapılan iyiliğin bu kadar çok dillendirmesinin günah olduğunu söyleyip, rahatsızlığını dile getirenler var…

Benim için kimse böyle bir şey demez.

E, diyorlar.
İnanın ben de söylemek istemiyorum, söyle Yılmaz diyenler birlikte çalıştığım 228 sağlık sosyal yardım vakfının yöneticileri. Tek kuruş almadan 17 yılda 3000’in üzerinde konser verdim.  Peşimden yeni modeller gelsin diye söylememi istiyorlar. İsimlerini söylemem benim ayıbım olur ama bu ülkesinin sözde starları bu derneklerden o kadar uçuk rakamlar istiyorlar ki herkes çaresiz kalıyor. Yoksa ben kimseye inançlarımı satmıyorum. Yalakalık yapmak için ezan okuduğumu falan gördünüz mü?

Yeni Morgül sabahları nasıl uyanıyor? 
Allah’a şükretmeyi hiç unutmam, çünkü o her sabah beni uyandırmayı unutmuyor. Sonra beni en iyi hissettiren kıyafetlerimi giyiyorum. Cebimdeki paraya göre bir öğün bile olsa en güzel yemeği yiyorum. Kendimi en iyi hissettiren arkadaşlarımla görüşüyorum. Depresif insanın hayatımda yeri yok artık. Günüm boşsa birlikte yaşadığım anneme ayırıyorum.

Bu yaşta hâlâ aileyle yaşamak biraz tuhaf değil mi?

Yo değil, çok eğlenceli. Hem annem artık yürüyemiyor, o benim evladım, onu yanımdan ayıramam.

Özel arkadaşlarınız eve gelebiliyor mu? 
Tabii canım. Ablalarım, abilerim evli artık, herkesin kendi evi var. Annem, annemin bakıcısı hanım ve ben birlikte yaşıyoruz. Arkadaşlarım gelir, yeriz, içeriz, çalar, söyleriz, dansımızı da yaparız.

 

Bayram için çektiğiniz videoda “Akıllı olup dünyanın kahrını çekeceğime, deli olurum dünya benim kahrımı çeksin!” dediniz. Deli misiniz gerçekten? 
Bütün sanatçılar hem delidir hem dâhidir. Benim gibi, Fazıl Say gibi, Bedri Baykam gibi, Orhan Pamuk gibi... Onlara duyduğum hisse körü körüne aşk diyebilirsin. Fazıl’a, Bedri’ye, Orhan’a âşığım. Örnekleri de çoğaltabilirim. Salvador Dali’nin hayatında da kendimden parçalar buluyorum. Valla deli ya da dâhi sıfatların bir anlamı yok, ben artık güldüren bir adamım. Bundan böyle Cem Yılmaz Morgül’üm. 

Mutlu da görünüyorsunuz...  Mutluluğun parayla ilgisi olmadığını idrak dönemimi bu aynı zamanda? 
Evet. Kirada oturuyorum, arabam bile yok. Lüks yaşama peşinde değilim. Pazara gidiyorum, dolmuşa biniyorum. Yeşilköy pazarında benim tezgâh arkasında ‘ikizlere takke’ diye bağırırken görebilirsin. Ben eğleniyorum, insanlar da çok gülüyor. Hiçbir kompleksim yok. Yıllar önce egolarımı lego yaptım verdim millete oynuyorlar.

 

Uzun vadede politikaya mı gireceksiniz? 
Bir gün mutlaka, ben bu karakterimle bu ülkenin başbakanı da olurum, cumhurbaşkanı da. Ama Yılmaz Morgül politikaya girerse tarih tekerrür etmez artık. Çünkü manyak bir bakış açım var. Dil, din, ırk, cinsiyet ayrımı yapmayan, her yere paten ve bisikletle giden bir başbakan olurum. İlk icraatımı açıklıyorum: Seçilen 550 milletvekili, nereden seçildiyse, o şehrin en ücra mahallesinde bir yıl boyunca kirada yaşayacak. Asgari ücret maaş alarak, kirada yaşamaya çalışacak. Pazara gidecek, doğalgazını, elektriğini, suyunu ödeyecek. Ve bir yıl sonra ‘o mahalledeki insanların hayat standardını nasıl yükseltebilirim’ raporuyla bana gelecek. Bunu yapamazsa milletvekilliğinden düşecek.

 

Yemek yapar mısınız? 
Usta bir aşçıyımdır. İlk kuru fasulyemi 9 yaşında pişirdim. Annem fabrikadayken yemekleri ben yapıyordum, yorganları dikiyorum.  Dekorasyondan çok iyi anlarım. Hayatımı devam ettirebilmek için Türkiye’nin en iyi iç mimarlarının yanında çalışıyorum.  Hat sanatçılığı yapıyorum, davetiye yazıyorum. Bunların hepsi ek gelir. Ama yemek konusuna çok düşkünüm. Avokado manyağıyım. Cildimin güzelliğini, kalbimin hoşluğunu, beynimdeki zeka kıvılcımlarını avokadoya borçluyum. Yılmaz Morgül salatası çok meşhurdur.

Spor nasıl gidiyor, bir ara baklavalarınız gündemdeydi? 
Ailemizin Küçükyalı’da bir spor salonu var, orada kick-boks yapıyorum. Ama esas yaptığım spor, yatak sporu. Onda ustayım.

Nasıl yani? 
Uyanır uyanmaz yatakta spora başlıyorum. Bacaklarımı kafama kaldırıyorum, kültür fizik egzersizleri yapıyorum. Yatak odamda bir boy aynası var, hemen karşısına geçerim, Justin Bieber’ı açıp spor yapıyorum.  Biliyorsunuz hayatta en sevdiğim şey kırmızıbiberim, bir de Justin Biberim. Canım benim.

Yine bir videonuzda diyorsunuz ki “Uzun süredir bana ulaşamamanız, hatlardan değil benim yediğim haltlardandır”. Bir diğerinde  kullandığınız “Günlerden pazarım, karpuz yer azarım” tekerlemesi var. Nasıl gidiyor gönül işleri?
Ablam 19 yaşında konservatuar öğrencisi iken öldü. Sevdiği insanla evlenmek üzereyken, sevdiği insanın yüzünden kazada öldü. O benim tek idolümdü. Ablam öldükten yaklaşık 8 yıl sonra yani ben 14 yaşındayken onun çeyiz sandığında bana özel yazılmış bir mektup buldum. Şöyle diyordu mektupta: “Ben çok zor bir aşk yaşıyorum, mutluyum ama her gün ağlıyorum, bu aşk beni her gün öldürüyor, sen aşık olma Yılmaz, yemin et olma, çünkü  mutlu aşk yoktur.” Uzun süre ablamın mektubunun etkisiyle hayatıma hiç kimseyi sokmadım. Psikolojim çok bozuldu. Bu mektubu ailemden kimseye okutmadım. Şimdi bu röportajı okuduklarında şok olacaklar.  Aşka çok uzun süre direndim. Taa ki 7 yıl öncesine kadar. 7 yıl önce ilk kez âşık oldum. Ben de çok zor bir aşk yaşıyorum. 7 yıldır iki ailenin ara ara düşman oldukları, bize bu düşmanlıkları hissettirdikleri, ama aşkın hem kutsal ve galip geldiği bir ilişki bu. Artık iki tarafta bizim birbirimiz olmadan yaşayamayacağını anladı. Kendi ailelerimiz bize kedi köpek diyorlar. Biz de bırakın bizi sokağa, biz mutlu olmayı becerebiliriz diyoruz. Ben bu insanda aşkı buldum. O insanı seviyorum ve hayatımda da hep onun olmasını istiyorum. İlk ve sonsuz aşka inanıyorum. Üzerimi topraklar örtene kadar bu insana ait olmak istiyorum. Çünkü o bana hayatımda istediğim her şeyi veriyor. Çok güçlü, çok komik ve çok şefkatli…

Oooo bayaa bayaa sen aşıksın arkadaş?
Tabii ya. Gece üçte bize geliyorlar yağmur yağarken, üzerimizde şort ve incecik bir atletle kalkıp koşuyoruz. New York’ta karda bile çıktığımız oldu. Sonra bir hafta yattık tabii. Bir iki deli birbirimizi bulduk. 

Sanatçı mı o da? 
Hayır çok iyi bir aileye mensup. Bizim dinlerimiz farklı. Ben o yüzden bu konuya takıntılıyım. Din, ırk, cinsiyet ne olursa olsun sevgiye engel olmamalı, aşkın adı, engeli olmamalı. 

Siz bu yazın ikoncanı mı oldunuz? 
Oldum galiba. Eskilerden de sıkılmıştık di mi? Yeni bir kan lazımdı. Sosyal medyayla giyimim kuşamım da çok dikkat çekmeye başladı. Oğluma çok iyi örneksin, kızıma da çok iyi örneksin diyorlar. Kız gibi çocuksun diyen de var. Ben şokları yaşıyorum.  Dizi ve reklam teklifleri gelmeye başladı.  Ama asla ve asla asitli içecek ve fast food ürünlerin reklamlarına çıkmayacağım, boşuna gelmesinler. Bu reklamlarda oynayan ve çocukların zehirlenmesine vesile olan herkes sanatçı değil, vicdansızdır. Trilyon verseler survivor’a da gitmem.  Dizi konusunda ise 007’nin üstüne çıkıp Türkiye’nin 009’unu çevirmek istiyorum. Aşk sahneleri ise aşk sahneleri, vücut sahneleri ise vücut sahneleri, şiddetse alayını döverim. Kick-boks, karate, tekvando ben, ama asla silah elime almam tabii.  

 

Peki bu dudakların durumu ne olacak, gün geçtikçe daha da şişiyor? 
Ne şişmesi, delirdin herhalde. Ne dudaklarımda ne de yüzümde hiçbir estetik müdahale yok, bir tek dişlerimi yaptırdım. Siz rahmetli babamın dudaklarını görseydiniz. Karadenizliler buna şul dudak der, at dudak der. Sen benim gibi sağlıklı yaşama takıntılı olan bir adamın vücuduna nasıl silikon enjekte ettireceğini düşünürsün. Silikon ne kadar zararlı bir kimyasal bilmiyor musun? Silikon yaptıranların dudak içlerinde toplu iğne başı gibi izler olur. Bak benimki nasıl pürüzsüz. (Gösteriyor, gerçekten düz)

Peki bu genler devam edecek mi? Çocuk istiyor musunuz? 
Ben isterim. Biz 7 kardeşiz, bu güzelliği yaşamak isterim. Ama Türkiye’de son  5 yılda yetiştirme yurtlarına bırakılan sıfır yaşındaki çocukların anne baba yaş aralığı 13-17. Bu öyle bir dünya ki artık gün geçtikçe yaşanmaz hale geliyor.  Şuanda Türkiye’de cinsellik yaşı 11, madde bağımlılık yaşı 7. Bunları düşündüğüm zaman korkuyorum. Korkunç bir dünya bu.  Her gün insanlık olarak daha kötüye gidiyor. Gıda ürünleri ile birbirimizi zehirliyoruz, su savaşları kapıda.  

Vehaber Menu