Ben de bir Gezizedeyim! Altaylı'dan şaşırtan itiraflar!

Mediacat dergisine konuşan Habertürk Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı, Gezi olayları sırasında medyanın takındığı tutum ve sonrasında yaşanan kopuşları anlattı..
Ben de bir Gezizedeyim! Altaylı'dan şaşırtan itiraflar!
2020-08-11 06:40:55   Güncelleme: 2021-09-05 00:13:37    
Eskiden ‘merkez medya’ diye bir söylem vardı. Şimdilerde ‘paralel merkez medya’ gibi yeni kavramlardan bahsediliyor. Siz bunlara katılıyor musunuz? Nasıl bir manzara görüyorsunuz?

Aslına bakarsanız pek bir şey gördüğümü söyleyemeyeceğim. Çok karışık bir manzara var. Ben paralel merkez diye bir söylem kullanmak istemem. Çünkü bu söylem sonuç olarak Türkiye’de en azından iki merkez olduğunu ortaya koyar ki, bu da zaten varolan toplumdaki bölünmüşlük algısını güçlendirir.

Benim manzarayı umumuyiden anladığım şudur. Geçmişte, siyaseten marjinal olan yani uçta ve azınlıkta olan bir siyasi görüşü destekleyen medya, bugün o siyasetin marjinal olmaktan çıkıp, merkeze yerleşmesi ve güç odağı olmasıyla birlikte “Merkez”e yerleşmiş oldu. Buna “Paralel merkez” demenin hiç bir manası yok. Ancak unutulmaması gereken çok önemli bir nokta var. Artık merkezleşen, eski marjinal medya, bugün kendi konumunu güçlendiremiyor. Gerek etkinlik, gerekse talep açısından çok gerilerdeler. Yeni merkezin medyası, o merkeze mensup kitle tarafından bile yeterince takip edilmiyor. Ve kendisini o merkezin siyasi anlayışıyla özdeşleştirdiği için de, etkili olamıyor. Bunu satış rakamlarında da görebiliyoruz. Yeni merkezin siyasi gücü var ama o merkezdeki medyanın müşterisi kısıtlı.
Parelel merkez dediğiniz medya ise büyük olasılıkla geçmişte güçlü olan siyasi anlayışı halen temsil ettiği düşünülen medya ki, bu medya merkezin yer değiştirmiş olmasına rağmen hala etkili ve güçlü. Çünkü o medya da bir yandan yeni merkeze yakınlaşıp, bunu başarıyla yansıtırken, bir yandan da bir ölçüde de olsa bağımsızlığını korumaya çalışıyor.
Bugün Türkiye’deki siyasi bölünmüşlükten ötürü, okur ve aynı zamanda seçmen olan kitlenin tamamı, medyayı suçluyor. Oysa suçlanması gereken Türkiye’deki siyasettir. Bugün medyaya yöneltilen suçlama, iktidar yanlısı olmak. Kimse aslında iktidarın bir alternatifinin olmamasının medyayı iktidar yanlısı gibi gösterdiğini düşünmüyor, görmüyor, görmek istemiyor. Siyasetteki güç dengesi bozuk olduğu zaman ister istemez medyanın da dengesi bozuluyor. Önümüzdeki iki yıl daha da gergin ve stresli geçecek. üç seçim var. Sonrasında Türkiye rahatlar.




Özellikle Gezi olaylarından sonra medyada yaşanan gelişmeleri, yeni yapılanmaları nasıl yorumluyorsunuz?

Vallahi ben de bir “Gezizedeyim.” Nedenini ise hala anlamış değilim. Gezi meselesi ilk ortaya çıktığı zaman, daha kimsenin Gezi diye bir meseleden haberi yokken, Sırrı Süreyya Önder’i Teke Tek’e konuk alan benim. Sırrı, meşhur “Ben aynı zamanda ağaçların da milletvekiliyim” cümlesini benim programımda söyledi. Ardından Başbakan Erdoğan’ı da Gezi meselesi ile ilgili olarak ben konuk ettim. Sırrı Süreyya’dan tam beş gün sonra da Başbakan Teke Tek’teydi. AK Parti cenahı Sırrı’yı konuk ettiğim kızıyor, muhalif cenah ise Başbakan’ı konuk ettiğim için.

“O programdan ötürü ‘Yalaka’ ilan edildim!”

O programdan ötürü ‘Yalaka’ ilan edildim. Nedenini hala anlamış değilim. Bugün Başbakan‘la ilgili hala gündemde olan ne varsa, Başbakan’ın o programda söylemiş olduğu cümlelerden yola çıkılıyor. Muhalefetin tüm argümanları, Başbakan’a benim Teke Tek‘te sorduğum sorulara verdiği yanıtlardan kaynaklanan argümanlar. Gezi’ye katılanların çapulcu olmadığını, benim hatta kendisinin bile yakınlarının orada olduğunu söyledim Başbakan Erdoğan’a. Alkolik meselesinde herkese alkolik denemeyeceğini söyledim. Nitekim sonunda o da özür dilerim dedi program sırasında. Bir gazeteci, konuk ettiği kişiye soru sormaktan öte ne yapacak? Ne bekliyorlardı. Ama bu durum hep böyle. Kemal Kılıçdaroğlu’nu konuk ettiğim programlardan sonra da AK parti’den en üst düzeyde ‘Hiç sıkıştırmadın’ eleştirisi geldi. Ben konuklarımı eşit muamele ediyorum. Tek yaptığım bu
Vehaber Menu